HALK OYUNLARI
Erzincan Halk oyunları denilince akla, kahramanlık, yiğitlik, ağırbaşlılık ve sabrın sembolü olan Bar gelir.
Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kiz ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur.
Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan Ovasını tanımlamaktadır.
Erzincan Halk Oyunlarının Türleri
Bar: Kahramanlık duygu ve düşüncelerini sergileyen oyunlardır. Barlarda kesinlikle mendil sallanır.
Çiftetelli : Müziğe göre ritmin, omuz-göbek-kalça ve kollara alınmasından doğan oyundur.
Kaşık Oyunları : Tamamen şenlik oyunlarıdır. Kaşıklar ritim için elde tutulur.
Horan: Halay mahiyetinde olup, ayakların kuvvetli olarak yere vurulmasından oluşmaktadır.
Halay : Çengi ve çiftetelli oyunlarının özelliklerini taşıyan bir bar çeşididir.
Tek Oyunlar: Herkesin serbest hareket ettiği bu oyuna, bölgemizde ŞIKIDIM havası da denilmektedir.
Biçimlere Göre Oyunlarımız
Üç ayak : Eğri dizi biçiminde olup, kertelli çökme ile sürdürülen açık oyundur.
Dörtayak : Eğri dizi biçiminde olup, kertelli çökme ile sürdürülen açık oyundur.
İkiayak: Eğri dizi biçimin de, dörtayak oyunun bir bölümü gibi devam eden oyundur.
Ağırbar: Eller belden bağlanıp, oyunun sonuna kadar çözulmez. Eğri dizi biçiminde oynanır. Çökme olmayıp, bütün maharet ayakların ritme göre hareketidir.
Koçeri: Eğri dizi biçimindedir. Başlangıçta eller belden bağlanır, oyun hızlandıktan sonra kol pazusundan bağlanır, Kapalı-açık oyundur. Açıldıktan sonra çok çabuklaşır.
Sıklama: Eğri dizi biçimindedir. Çift yönlü hareket bu oyunun özelliğidir. Geriye gidişlerde, yarım kerteli çökme vardır, daha sonra yarım sağ şeklinde bu geri hareketi devam eder. İleri gidişte ani çökme yapılır.
Sarhoş Barı: Eğri dizi biçimindedir. Kerteli çökme ile başlar. Bu çökme barbaşından poçikciye doğru yapılır. Poçikci yarım sağ yaparak, diğer oyunculara destek olur.
Timurağa: Ellerin bir bölümden sonra bırakılması ve topluca el çırpmalar oyunun ana özelliğidir.
Hoş bilezik: Kollar omuzdan bağlanır. Özelliği, oyunun dinlenme bölümüdür. Dinlenme anında oyun sürdürülürken, heykelleşme, oyunun kaidelerindendir. Bu oyunda da ani bir çökme vardır.
Dello: Çift yönlü oyunlarımızdandır. Ters yönde giderken Poçcikcideki baş, baştakide poçcik olur. Bu anda eller belden tutulur. Diğer yöne dönünce, her oyuncu ellerini kendi koyarak, bağımsız duruma geçilir.
Sarıkız: Sağa, sola yürümeler oyunun belli başlı özeliğidir.
Tamzara : Eğri dizi biçiminde sürdürülürken, ani çökmeler yapılır.
Çayırın Ten Yüzünde: Oyunun ana özelliği, ani çökmelerin bir müddet sürdürülmesidir.
Tavuk Barı: Eğri, kopuk ve halkalar biçiminde oynanır. Oyunun özelliği, kerteli çökmenin uzun süre sürdürülmesi ve halka biçimindeki çömelmelerde, oyuncularından birinin uzun hava söylemesidir.
ORTA OYUNLARI
Elek Oyunu : Komedi mahiyetinde oynanan bir oyundur. Herhangi bir mecliste, şenlik mahiyetinde bir eğlence düşünüldüğünde bu oyun oynanır. Becerikli bir erkek oldukça bol olan kadın elbisesi giyer, bel bağı bağlar ve başına bir elek kor. Eline iki kaşık alır. Entarinin eteklerini toplayarak eleğin üzerinden bağlar. Oyuncunun çeketinin kollarına bir sopa Sokularak çeketin yakaları kalça üzerinden beline yetişecek şekilde tutturulur. Oyuncunun çıplak karnı üzerine insan yüzü çizilir, ceketin sağ koluna bir de mendil tutturulur. Mahalli şıkıdım nağmeleriyle oyuncu elindeki kaşıkları eleğe vurarak bir ritim içinde oynamaya başlar. oyunun bütün mahareti, nefes aldıkça ve Oyuncunun yeteneğine göre karnın hareketidir. Bu hareketle yuzünde birtakım mimiklerin görülmesi topluluğu kahkalar içinde eğlendirir.
Elek oyunu, halk arasında pek tutulmamasına rağmen, oyunun gücü kendini sürdürmüştür.
Arap oyunu : Yılbaşinda oynanan, komedi mahiyetinde bir oyundur. 6-7 kişiden oluşur. İki kişi omuzlarına birer sırık ve üzerlerine bir kilim alarak deve yapılır. Bir kişi kadın elbisesi giyerek gelin olur. Oyunculardan biri şişman diğeri arap rolüne girer. Diğerleride devece olur. Yılbaşını kutlamak için geceleyin evleri dolaşarak oyunlarını Sürdürürler. Gelin sevincinden oynarken, arap elinde bir kamçı ile gelini korumağa çalışır. Karanlıkta gizlenen şişman yine elindeki bir kamçı ile arabın elinden gelini biraz macadeleden sonra alır. Böylece oyun sürdürülürken, deveci hane sahibinden bahşiş alır. Toplanan bahsişler yemek yapılarak yiyilip, eğlenilir.
HALK OZANLARI
Erzincan Halk ozanlarından yapıtları günümüze ulaşanlar,
-
Şemsi Hayal
-
Salih Baba
-
Aşık Davut Sulari
-
Kemahlı Tahir
-
Aşık Beyhani
-
Aşık Müslüm Akbaba
-
İsmail Daimi'dir.
Maniler: Yöremiz manileri, sevgi, gurbet-sıla özlemi, elem ve ızdırap duygularını dile getirir. Genellikle kadınlar tarafından söylenen maniler ve mani söyleme geleneği bugün ilimizde tamamen unutulmuş durumdadır.
Yüce dağ başında seni beklerim
Yüküm yıkılınca gene yüklerim
Kömür gözlerini sevdiğim yarim
Senden ayrılalı arttı dertlerim
Seher yeli her yerlerden serindir
Yardan ayrılanın derdi derindir
Ağlama güzelim dökme yaşını
Gider de gelirim Mevla kerimdir
Çıktım eşik arası
Buldum atlas parası
Tez buldum tez yitirdim
Nedir bunun çaresi
EFSANELER
Erzincan efsaneleri genellikle ermiş olarak nitelendirilen kişi çevresinde toplanır. Dini efsaneler dışındaki yöre efsanelerinin konularını ise insanlar, yaşadıkları yerler ve tabiat konuları içerir.
ERZİNCAN EFSANELERİNDEN
Asuman ile Zeycan
Erzincan'da Kaleli Bey'le kethüdası Derviş Ahmed'in çocukları olmaz. Bey'in bu durumdan yakınması üzerine kethüda, “Çıkıp dolaşalım belki ağzı dualı bir dervişe rastlarız, derdimize çare bulur”der. Birlikte yola düşerler. Yaylada rastladıkları bir dervişe içlerini açarlar Derviş onlara birer elma verir. Elmanın yarısını kendilerinin yemesini, yarısını da karılarına yedirmelerini söyler. "Kimin kızı olursa, öbürünün oğluna versin" diyerek ortadan kaybolur.
İkisi de denileni yapar. Beyin bir kızı, kethüdanın bir oğlu olur. Çocuklar birlikte büyüyerek, okul çağına erişir. İkisinin de henuz adı konmamıştır. Bir gün Bey'le kethüdanın yaylada rastladıkları derviş gelerek oğlana Asuman, kıza Zeycan adını verir.
Bir rastlantı sonucu annesinden, Asuman'ın kardeşi değil nişanlısı olduğunu öğrenen Zeycan ona yakınlık duymaya başlar. Asuman'da Zeycan'ı sevmektedir. Onların bu tutkularını bilen bir kadın, durumu beye bildirir. Bey öfkelenerek kethüdayı ve oğlunu konaktan kovar.
Asuman babasını göndererek Zeycan'ı istetir. Bey önce kabul eder ancak karısı razı olmaz. Bunun üzerine olumsuz yanıt verirler. Bir gece iki genç düşlerinde ak sakallı bir derviş görür onun elinden "Aşık Badesi" içerler. Her ikisi de şiir söylemeye başlar. Bu düş üzerine duygularını birbirlerine şöyle anlatırlar.
Asuman: İstemem tabibi peymane buldum
Çaresiz dertlere düştüm ne dersin?
Hakkın himmetiyle ummane daldım
Bahar seli gibi çoştum ne dersin?
Zeycan: Dün gece seyrimde oldum divane
Varlığım kırkların yoludur yolu
Eli bağlı durdum Ande "divan"ına
Sundular bir kadeh doludur dolu
Tüm çabalarına karşın sevdiğine kavuşamayan Asuman, sonunda gurbete çıkar. Giderken mendilini Zeycan'a vererek, vedalaşır. Zeycan'da anmalık olarak yüzüğünü ona verir.
Kaleli Bey kızını da alıp yaylaya çıkmıştır Asuman'ın yolu buraya düşer. Tanınmamak için bir çobanla giysilerini değiştirir Bey onun kızıyla aşıklık sınavına girmesini ister. Asuman, kaybedenin öbürüne kul olması koşuluyla kabul eder. Karşılıklı söyleşirler, sonunda Zeycan yenilir. Ancak bey kızı vermemekte kararlıdır. Asuman tekrar yollara düşer. Bey olanları anlatıp kendisini karalamasından korktuğundan Asumanı öldürtmek ister. Adamlarına onu öldürüp, kanlı gömleğini getirmelerini buyurur Adamlar Asumanı yakalar. Asuman son bir kez Zeycan'ı görmek için yalvarır. Adamlar kabul eder. Asuman yüzüğü gösterip kendini tanıtır. Zeycan adamlara yalvararak sevdiğinin canını kurtarır, beye de kanlı bir gömlek götürürler. Asuman yine yollara düşer. Bir dağ başında tipiye tutulur ve kendini kurtarması için tanrı'ya yakarır. İmdadına yetişen derviş onu kurtarır ve isteği üzerine Asumanı Basra'ya ulaştırır. Asuman burada Afyoncu Dede'nin kahvesine yerleşir ve şiirler söyler. Ünü çevreye yayılınca herkes kahveye gelmeye başlar. Bundan hoşlanmayan diğer kahve sahipleri, bir kocakarıdan Asumanı yoketmesini ister. Kadın Asumanı bahçesindeki kuyuya atar. Burada söylediği şiirlerle yardım dileyen derviş Asuman’ı derviş kurtarır.
Asuman Derviş'e, sevdiğinden haber getirmesi için yalvarır. Derviş gelip Zeycan'ı görür ve Zeycan sevdiğinden aldığı mendile gül dokuyarak dervişle gönderir. Anmağını gören Asuman'ın özzlemi dayanılmaz olur ve dervişten kendisini Zeycana kavuşturmasını ister. Birlikte Erzincan'a gelirler. Bu sırada Zeycan'ın düğünü yapılmaktadır. Zeycan, aşık olarak konağa giren Asuman’dan yardım ister. Asuman başından geçenleri valiye anlatır. Vali Timurpençeden Kaleli beyi öldürmesini ister. Asuman buna engel olur. Dervişin atının bastığı taprağı babasına götürünce kethüdanın gözleri açılır. Beyle anlaşmazlıklarını unutarak tekrar kardeş olurlar.
Asuman ile Zeycan ise yedi gün yedi gece süren bir düğünle evlenir ve yaşamlarının sonuna kadar mutlu yaşarlar.
ATASÖZLERİ
Yöre halkı, deneyimlerini dünya görüşünü ve değerlerini, az ve öz sözle ata sözlerini yansıtır. Yöremizde sıkça kullanılan atasözlerinden bazıları şunlardır:
Bir sözü söylemeden sonuçlarını düşünmek gerekliliği "Boğaz dediğin otuz iki kerttir, düşün düşün söyle" atasözüyle anlatılır.
Elden çıkarılması istenmeyen bir şeyin, tehlikeye açık durumlardan uzak tutulması gerekliliği “Dere yanında tarla alma sel için, kırkından sonra kız alma el için" atasözüyle anlatılır.
Amacına ulaşmak için sabreden kişinin, bunun karşılığını göreceği "Tekneyi bekleyen çöreği yer” atasözüyle vurgulanır.
Kimi kurnaz kişilerin, adı kötüye çıkmışlardan daha zararlı olabileceği "Kurdun adı yamana çıkmış, tilki vardır baş kesen" atasözüyle anlatılır.
“Az ateş çok odun yakar" atasözü, küçük bir tehlikenin, elverişli ortamda büyük zararlar doğuracağını vurgular.
Tehlikeli bir durum ortaya çıktığında, ondan uzak kalmanın yollarını aramak gerekliliği “Baktın kar havası, eve gel kör olası” atasözüyle dile getirilir.
Bir kimsenin ya da bir şeyin değerinin, kendisindeki niteliklerle artacağı, “Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu" atasözüyle belirtilir.
ALKIŞLAR VE GARĞIŞLAR
Yerel dil özelliklerini belirgin olduğu bir kaç alkış ve karğış örneği
Daha nice bayramlara çıkasan
Elin gözün dert görmiye
Allah su gibi muradıy vere
Allah kesene Halil İbrahim bereketi vere
Gurban olduğum Allah dırnağıy daşa tohundurmaya.
Hırtliğe şiş aha
Zıkkımın kökünü yiyesen
İki göze mil aha
Etdüğü çekesen oğlan, itler gibi uluyasan
Oy yetişmeyesen sabaha çıhmayasan
BİLMECELER
Ortak ürünler içinde önemli bir yer tutan bilmeceler, sorma geleneği canlılığını korumaktadır. Yöre bilmecelerinden birkaçı:
Memmen ayaklı
Menteşe dudaklı
Dordor yüzlü
Divane gözlü (Deve)
Dört köşedir beş değil
Başı sudan hoş değil (Sabun)
HALK TÜRKÜLERİMİZ
Erzincan ve çevresinde halk müziği ürünleri çok çesitlidir. Deyişler, türküler, ağıtlar, gelin havaları, doğa türküleri yöreyi tümüyle yansıtır. Halk müziğinin çok değişik ritim zenğinliği vardır. 2 ve 4 zamanlı ana usullerin, bunların üçerli biçimlerine sık rastlanır. 5,7,8,9 zamanlı birleşik usullerin değişik tipleriyle, 10 ve 11 zamanlı usullerin tipine uygun ezgiler vardır.
Erzincan halk müziğinde, Kemaliye'nin ayrı bir yeri vardır. Kemaliye ağzı kendi içinde Abçağa, Teymen, Vank gibi ağız özellikleri gösterir. "Yeşil kurbağalar öter göllerde" adlı uzun hava baçka yörelerde de söylenen ünlü bir ezgidir. "Ala Gözlü" ve "Hoyrat" da tanınmış havalardır.
Halk Sazları: Bağlama kültürü Erzincan'da yaygındır. Cura ve çöğür denilen sazlar tezenesiz çalınır. Sağ elin parmak uçları tezene gibi kullanılır. Bu teller üzerinde sıyırarak çalma yöntemine "şelpe" denir.
Tezeneli sazlardan, bağlama ailesinin tümü kullanılır. Üflemeli sazlardan zurna, Dilidilsiz kavallarla, dağ köylerinde çığırtma çalınır.
Erzincan Halk Türkülerinin Sınıflandırılması
Tören Türküleri: Cezayir, cirit havası, kına havası
Kırık (Neşeli) Havalar: Akşamın vakti geçti, Başında kara papak, Ben yarime ne yaptırdım, Bu gece uyumamışam, bugün bendir güzel gördüm, Çay kenarı çim tutar, Evlerinin önü, Geline bak geline, Giderim ben de ben de, Gönü1 verdim bir esmere, Harkımı pakladım, Hayriye, İndim o yarin bağına, Karşı dağın geveni, Kaşların ince ince, Kevengin yollarında, Kırmızı güllerin, Küstürdüm barışamam, Köylü Kızı, Nasıl methedeyim sevdiğim seni, Nineler, Odasına girdim, Ördek isen göle gel, Şebge'nin kavakları, Şu karşı yaylada, Turnamın kanatları, Üç güzeller,
Hüzünlü Türkülerimiz: Altın taşda incim var, Başı pare pare, Bir nazenim, Bir seher vaktinde, Bugün bir dilbere eyledim ülfet, Çesme senin, Çıkar yücelerden, Ela gözlüm ben bu elden gidersem, Ela gözlerini sevdiğem dilber, Erzincan'da bir kuş var, Eşimden ayrıldım yoktur kararım, Gönül kuşu, Huma kuşu yere düştü ölmedi, Kabe'den gelen hacılar, Kadir Mevlam Senden bir dileğim var, Kahbe felek sana nettim neyledim, keklik gibi kanadımı süzmedim, Nasıl yar diyeyim ben böyle yara, Tanrı'dan diledim bu kadar dilek, Vardım Hint eline, Yarim senden ayrılalı, Zeynep
Olaylı Türkülerimiz : Ağılın önü kenger, Ana beni bir çocuğa verdiler, Aras kenarının ince dumanı, Ayrıldım sıladan, Cemil, Kemah boğazı kara, Taşa verdim yanımı,.....
Mesleki Türkülerimiz : Hamamcı, Saraçlar içinde
Kahramanlık Türkülerimiz: Aslı kurdoğlu kurt gerek, Yiğidin kiratı,
Orta Oyunu Türkülerimiz: Ben genç, idim ihtiyara verdiler, Deli kız sinin geliyor,........
Hikayelerde geçen Türkülerimiz: Arzu ile Kamber, Esman ile Zincan,.....
Dini Türkülerimiz : Kabe'nin yolları, Şol cennetin ırmakları, Erenler cemine her can giremez, Hakikat bir gizli sırdır, Erzincan semahı,.....
Mayalar (Uzun Havalar): Ağam bu da naz, Baba der, Aras kenarının ince dumanı, Bacadan aşıyor, Dağlar ağardı kardan, Doktor gelmiş yaralarım bağlıyor, Eğirdim kelep ettim, Erzincan'a girdim ne güzel bağlar, Evlerinin önü kavak, içerden yar içerden, istasyon önünde bir kara bulut, Kuleden gel kuleden, Şu yüce dağları duman kaplamış, Yaradan var, Yıldız,.....
Yöremiz Türkülerinden Örnekler:
KADİR MEVLAM SENDEN BİR DİLEGİM VAR
Kadir Mevlam senden bir dileğim var
Beni muhannete muhtaç muhtaç eyleme
Eğer muhannete muhtaç eylersen
Kara denizlere gark eyle beni
Muhannettin suyu dolayı akar
Gezdiği yerleri od olur yakar
İyilik eylersen başına kalkar
Beni muhannete muhtaç eyleme
Muhannet dediğin zehirden oktur
Lütfuna kerem et ihsanı çoktur
Sağ gözün sol göze faydası yoktur
Beni muhannete muhtaç eyleme
BİR SEHER VAKTİNDE
Bir seher vaktinde indim bağlara
Öter seyda bülbül gül yaralanır
Bakmaz mısın sinemdeki yaraya
Derdimi söylesem dil yaralanır
Boş geçirmeyelim gel şu çağları
Dolanalım sahraları bağları
Bir gün gazel döker ömrün bağları
Eser sam yelleri dal yaralanır
DAİMi'yem eder çeşmim giryanı
Dostun muhabbeti cennet ortağı
Benim şu dünyada derdim ortağı
Sazım figan eder tel yaralanır.
Uzun Havalar
DAĞLAR AĞARDI KARDAN
Dağlar ağardı kardan
Haber gelmedi yardan
Ya gel, ya mektup gönder
Kurtar beni bu dardan.
Talandı bağ talandı
Güz geldi baltalandı
Yetiş Kabrim üstüne,
Örtüldü, tahtalandı.
İÇERDEN YAR İÇERDEN
İçerden yar içerden
Kes bağrım yar içerden
Gözüm kapında kaldı
Çıkmıyor yar içerden
Dil meze, gerdan meze
Dil değil dudak meze
Bilmedim gönül verdim,
Kadir kıymet bilmeze.